31 Mayıs 2013 Cuma

Sarışın olmak


        Annem kafayı yedi!
Sanırım sarışın olmak böyle bir şey. Evet, annem 50 yaşında ilk defa sarışın oldu. Sebebi yılların rengi "fındık kabuğu"nun artık annemin beklentilerini karşılamıyor olması. Çok beyazı varmış da artık 3 haftada bir dip boya yaptırması gerekiyormuş da, hiç sevmiyormuş kuaföre gitmeyi de şöyle 2 ayda bir anca boyatsa ne güzel olurmuş da derken saçı platine yakın sarı olursa bu boyatma arasının uzayacağını keşfetti anacığım. Sonra saçına oryal değdirmeden (birebir kendisinin kalıplarıyla konuşuyorum yanlış anlaşılmasın) açma denemeleri -anlatsam o kısımlar daha komik aslında ya neyse- hüsranla sonuçlanınca çok şükür 1 ay önce gitti, saçına röfle yaptırdı. İşte şöyle yandaki resim gibi bir şey oldu şimdilik... 1 ay sonra gidip tekrar daha da açık bir renk yapacakmış saçını. Tabi en başından annemin saç rengini değiştirmesi bile çok acaip bir olaydı da sonradan geleceklerden habersizdik...

        Benim annem düğünler hariç makyaj yapmaz, açık ve net. O zaman bile gözüne kalem çeker, bir de neredeyse hiç belli olmayan bir ruj sürer, o kadar. Yalvarırım allık sürebilmek için, zar zor belki rimel sürmeye ikna ederim... İnanılmaz kokoş bir teyzem olmasına rağmen annem öyle değil işte... Arada bir şu kırışıklık için gece gündüz kremi alır, onu da kendi sürmez genelde babam bitirir. Hani ben bizim evde (ben büyüyene kadar) hiç maske, saç bakım ürünü, kozmetik ürün falan görmedim. Bu kozmetik isteksizliğinin yanında janjanlı, cafcaflı, desenli şeyler giymez. Tipik bir sınıf öğretmenidir, kumaş pantolon, pastel renklerde bir hırka veya gömlek, içine de beyaz bir askılı. Sıklıkla böyle giyinmeyi tercih eder... Devlet memurları için etek giyme zorunluluğu ortadan kalkınca en çok rahatlayan insan herhalde annemdir çünkü hatırlıyorum, en çok şikayet ettiği şey okula giderken giydiği eteklerdi... Üstelik ne ücra köylerde çalışıp da en çok bundan şikayet etmesi etekten ne kadar hoşlandığını gösteriyor sanırım...
        Ama anacığım artık bu kadın değil! Bu iş saçını sarıya boyama denemeleriyle başladı. Önce gidip altın özlü kremler alındı, ikinci kutusu bitmek üzere. Açıklaması şu, "Ay, şekerden cildim çok kuruyor, bu krem çok iyi geldi!". Ardından yıllar önce avondan aldığı rimeli sürmeye başladı ama onu beğenmedi, "gözüne ağırlık yapıyormuş" benimkilere dadandı. Ben kahverengi rimel kullanıyorum diye burun kıvırdı, kendine rimel bakıyor şimdi,  benimkinin markasını aldı, siyahından alacakmış. Sonra geçen günlerde "Ananza, sana allık sürsek sarı saçınla çok iyi gider, yüzüne renk gelir" dedim, akabinde allığı denememizle, bir sürü para bayıldığım bourjois allığıma da el koydu. Tuvalet masasında duruyor artık, o allığa ihtiyacım olunca mekik dokuyorum onun odası ve banyo arasında. Saçlarını "Ayh ben daralıyorum, bunalıyorum!" diye sürekli toplayan anacığım, saç düzleştirmeye de başladı, olmadı saçlarını sarıyor bigudilerle... Kendine bir adet leopar desenli şal edindi, bildiğin onu takıyor. Kışın tee anneannemin gençliğinden kalan astragan dediği kürkü giymekten bahsediyor (kürke karşıyım, ama bu kürk anneannem genç ve hızlı iken alınmış, ben portakalda vitamin değilmişim, evde de bir yerlerde duruyor çünkü aileden bir tek anneme oluyor, atsan atılmaz, satsan satılmaz, anneanne yadigarı, bir de altınlarımız çalındığından beri anneannemden kalan tek yadigar bu olduğu için annemi vazgeçmeye de zorlayamam ne yapabilirim ki diye kendimi savunmak istiyorum) falan filan...

        Son bombası da aldığı transparan bluz. Böyle bildiğin desenli, siyah, içi birebir gösteren dökümlü bir bluz bu bahsettiğim. Üstelik onu okulda giymiş! "Anne müdür laf söylemedi mi?" diyorum, "Ne diyecekmiş, a-ah!" diye cevap veriyor falan... Hani bir şarkı ve deyiş var ya, blondes have more fun diye, aynen öyle oldu, annemdeki bu sarışınlık etkisi incelemeye değer. "Korkuyorum doktor!" Yoksa bizim bu taze sarışını kırkından sonra teneşir paklayacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder