8 Mayıs 2013 Çarşamba

Oje Kafası

        Şimdi teknik olarak ben modayı severim. Boyfriend jeanim bile var, n'aber? Ama şu da var "Ayy, neon çok modaymaaaşşş" diyerek kendime neon tshirt, neon oje, neon çanta ve neon ayakkabı alıp da hepsini bir arada kullanan moda meraklısı(!) insanlardan değilim. Çok şükür değilim.. Ama bir modadır ki beni derinden etkiledi. Kendisinin adı ombre. Nedir bu ombre? Kısaca renk geçişi diyebilirim. O nasıl oluyor derseniz, mesela saçınıza ombre yaptıysanız efenim, saçınız diplerde kendi renginden başlıyor, uçlara doğru ton ton
açılıyor. Saçınız siyahsa bal rengine kadar açmak makbul. Ama kumral saçlarınız varsa uçları da sapsarı olabilir. Bir de bunu renkli yapanlar var ama renkli boya her zaman zor iş. Akıveriyor, akınca rengi bok gibi oluyor ama yapıldıktan sonraki ilk hafta oldukça güzel bir şey kanımca. Sonuç olarak anlatamam yani nasıl güzel bir şey o ombre saç! 
        Tabi bu ombre sadece saçlara yapılan bir iş değil. Nasibini almayan kalmadı bu ombre modasından, saçlar, kotlar, tırnaklar, gömlekler, tshrtler vs. vs. Aklınıza ne gelirse. Ben de oldum olası sevdiğim renkleri bir araya getirir onları yanyana çizer aralarında pürüzsüz bir geçiş yapmaya çalışır sonra bu görüntüye bakar bakar beğenirim. İlk başta insanlar şortlarını tshirtlerini ombre yapmaya başlayınca pek de yüz vermedim bu ombre işine. Sanırım biraz çocukça geldi. Ama üç yıldır saçını boyatmamış, bir buçuk yıl önce kısacık kestirdikten sonra da saçına makas dokundurmamış bir insan olarak saçımda değişiklik yapma isteğim beni buralara getirdi. Kendimi ayna karşısında saç açıcı ile baş başa buldum. Çok da güzel oldu aslında, sadece saçımı yakarım diye açıcıyı çok bekletmeye cesaret edemedim, istediğim kadar açılmadı saçlarım. Biraz süre geçsin, tekrar yapacağım. Tabi bu sadece başlangıçtı. Dediğim gibi kıyafetlerdeki ombreden pek haz etmedim ama bu iş başladı bir kere. Farkında olmadan yeni yeni ojeler alırken buldum kendimi, normalde olsa "Amaan, bu rengin biraz daha mavi olanı bende var şimdi morunu niye alayım?" düşüncesinde olan ben pastel renklerin birçok ton ojesini aldım. Yapılan birkaç denemeden sonra en çok hoşuma giden tonu bulmuş sol elimin yüzük parmağına uygulamıştım bile! Tabi ben bu ojeleri aldıktan sonra bu işin bununla sınırlı kalmayacağı bal gibi de ortadaydı da ben bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum..

    Şimdi benim bir adet dokunmatik telefonum var. Oysa tövbe etmiştim dokunmatik telefonlara, klavyesi olan telefonlar şöyleydi böyleydi de olmadı işte. Ben satış danışmanı olarak çalıştığım zamanda kazandığım kuş kadar parayı kıyamayıp anacığıma verdim, karşılıklı bir kıyamama durumu oldu o da üzerine bolca para katıp bana bir adet janjanlı telefon aldı... Yeni alındığında oldukça kıymetliydi tabi, hemen ekranına  şu sticker şeklindeki ekran koruyuculardan alındı ki çizilmesin. Sonra bir de kılıf alınmalıydı ki düşerse, alimallah, tepe taklak gitmesin (fiili olarak birkaç kez suya telefon düşürmüşlüğümün yanı sıra -aynı şeyi kardeşim de sık sık yaptığından mütevellit- çok dikkatli olmazsam telefonu zırt pırt düşüren, olmadık yerlerde nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde elimden bırakıveren bir insanım ben) birazcık korunsun. Yani tahmin edeceğiniz üzere bu kılıf-koruyucu meselesi annemin ısrarı üzerine yapılmış bir işlemdi... Bense kılıf alırken oldukça zorlandım. Bir adet ayfonum olsaydı burada olmazdık çünkü bütün telefonculardaki en zengin kılıf seçeneği bu telefonlar üzerine. Ben de zaten kılıfları çok sevmediğim için, çok fazla da seçeneğim olmadığını da göz önünde bulundurarak telefonuma düz, şeffaf, janjanı olmayan bir adet kılıf aldım, uzun süredir de kullanıyordum...
        Tabi aylar geçince bu şeffaf kılıf iğrenç bir sarı oldu. Mutlaka şahit olmuşsunuzdur, sararan zamanın beyazı spor ayakkabılara ya da şeffaf plastiklere... Bu iğrenç sarı karşısında seçeneklerimi araştırırken ombre tırnağım ilişiverdi gözüme! Tırnağını ombre yapabilen insan tabi ki telefon kılıfına da aynı taktiği uygulayabilirdi! Kendimi oje kutumun önünde renk seçerken buldum doğal olarak. Tırnağımda üç renk kullanmıştım telefonda ise beş rengin yeterli olacağına kanaat getirdim ve işe koyuldum. İşin teknik kısmını anlatmayacağım, internette bolca "ombre nasıl yapılır?" videosu var. İşin komik kısmı ben ojeden sarhoş oldum! İnce iş yapıyorum tabi, kılıf burnumdan üç santimetre uzakta, sanırım oldukça derin nefesler almışım, ne olduğunu anlamadan çarpıldım. Bir de bu oje denilen meret kullanılınca iki günde aşınıverir, o kadar emek harcadım. Korumak adına da balkonda bu kılıfı vernikleyince baş dönmesinden ayakta duramadım. Tabi odam da buram buram koktu ben de kendimi mutfaktaki kanepemizde buldum. Öğrenci evindeyken sahip olduğum devasa -bir o kadar da soğuk- odayla annemi kandırıp aldırdığım iki kişilik yatağımı bıraktım, kanepeyi açmaya da üşendim, sıkıştım yatıyorum. Üstelik hala başım dönüyor o derece... Sabaha sağ çıkmak umuduyla uykuya dalacağım birazdan, family guy varmış, o bitsin öyle... Siz siz olun vernik kutusunda söylenenleri ciddiye alın, açık havada iş görün, grafitti yapın. Ombre de çok zor işmiş, insanı yatağından ediyor, bulaşmayın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder