29 Nisan 2013 Pazartesi

Minibüs

        Hava oldukça soğuktu. Üşüyordum üşümesine de hiç canım içeri girmek istemiyordu. Hem nasılsa dayanma gücümün sonuna gelmiştim, birazdan pes edip içeri girmek isteyecektim. Ben aklımdan bunları geçirir bir yandan da onunla muhabbet ederken telefonu çaldı. Telefonunu o kadar sıcak bir biçimde açtı ki kim olduğunu oldukça merak ettim. Neşeli neşeli muhabbet ediyordu. Üşüdüğümü fark etmiş olmalı ki elimi cebine sokmamı işaret etti. Çok hoşuma gitti bu teklif, ikiletmedim. Elimi cebine sokmamla "Can, bu ne!?" diye sormam bir oldu. Şaşkınlığı görülmeye değerdi. O kadar komikti ki ben aklından cebinden çıkıp da onu utandırma olasılığı olan binbir farklı şeyin geçtiğini  çok açık bir şekilde gördüm.

        Ben içine yeni soktuğum elimi cebinden çıkarıp da elimdeki çay kaşığını gösterince ikimiz de gülmeye başladık. Tabi gülme krizimize tanık olan telefondaki kişi merak etti neden güldüğümüzü. Can ikimize birden 24 saat açık olan kütüphanede ders çalışırken yanına bir termos alınca, şekeri karıştırmak için de çay kaşığına ihtiyaç duyduğunu, sonra da kaşığı cebine atıp unuttuğunu anlatırken de gülmeye devam ettik. Sonunda telefondaki kişiye vedasını etti, bu arada ben de onun bir abisi olduğunu öğrendim. Konuştuğu kişi askerdeki abisiydi. Ben bir abisi olduğunu elbette önceki araştırmalarımdan biliyordum. Can (ve abisi) ile aynı lisede okuyan kuzenime sınıf arkadaşım(!) olan Can'ı sorduğumda Can'ı pek tanımadığını ama abisi Alper ile aynı sınıfta olduklarını, onu tanıdığını söylediğinden beri kendisinden haberdardım.

        Can telefonu kapattıktan kısa bir süre sonra, beraber hala cebinden çıkan kaşığa gülerken biz daha dışarı çıkmadan önce yemek yemeğe gitmiş olan Beril ve Eren kapıda belirdi. Hep beraber masaya döndük. Kısa bir süre sonra Duygu ve Mine bize veda etti, Sedef ise oldukça sarhoş vaziyette dans etmeye devam ediyordu... Onlar ayaklanınca biz de (Beril ve ben demek oluyor bu biz) Ankaranın Dikmenine çıkmamız gerektiğini hatırlayıp toparlanmaya başladık. Sedef için endişelenen Can onu eve bırakmaktan bahsederken (Sedefin evi Canın evinin yolunun üzerindeydi) Beril ortaya dünyanın en güzel fikrini attı!

        "Saat daha erken ama Dikmene giden son minibüs kalkmak üzere, bizim salonumuzda da dört kanepe, diğer odalarda ise ikisi iki kişilik olmak üzere üç yatak var, bence hep birlikte bize gitmeliyiz!" 

        Tabi Eren durur mu teklifi ikiletmeden kabul etti. Bunu Berili daha(!) yakından tanımanın fırsatı olarak görüyordu belli ki. Ama Can yok ben eve gideyim dedi. Şöyleydi böyleydi, bizim ev Sedefin evi derken sonuç olarak Can'ı ikna ettik ama sarhoş ve bir o kadar inatçı Sedef kesinlikle gelmeyi kabul etmiyor, kedisini bahane ediyordu. En sonunda eve giderken ve kapıdan içeri gider gitmez bize mesaj atması şartıyla Sedefi evine gönderdik, biz (bu sefer Beril, ben, Eren ve Candan olan biz) Güvenparkın minibüs durağına doğru sessiz sessiz yürüdük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder