2 Nisan 2013 Salı

Avrasya Sınavı


        İçtiğim biraların etkisi geçmiş, vicdan azabı ve daha büyük orandaki rahatlama hissimle beraber Rüzgarın bilgisayar başına oturmasını beklerken Erenle konuşuyordum. Yine Ayşegül ile ilgili bir şeyler anlatıyor ben "oğlum o kız senden hoşlanıyor bak işte ondan böyle demiş, bunu yapmış, insaf!" dedikçe bu durumu kabul etmemekte ısrar ediyordu. Her zamanki gibi giden muhabbetimiz "Sen Candan hoşlandın değil mi?" cümlesiyle ciddi bir sekteye uğradı. Önce ekrana boş boş baktım. Sonra aklımdan "Hassiktir çok mu belli ettim!" düşüncesi geçti, ardından hızlı bir manevrayla toparlayıp "Ne alaka, neden böyle bir şey düşündün ki?" diye cevabı yapıştırdım. Cevabımın çok da zekice olmadığının farkındaydım ama durumu kurtarmak adına  ne alaka rüzgarı seviyorum ben(oehh) gibi bir şeyler kıvırarak Canla olası geleceğimi tehlikeye de atamazdım.  Bilirsiniz aşk meşk işleri sözkonusu olduğunda erkekler birbirlerine "o kız nasıl biri hacım?" tarzı sorular sorar ve "O kız sana yaramaz kardeşim." cevabını alırlarsa bir daha o konunun üzerinde bile durmazlar. Üstelik Erenin beni soranlara "o kız sana uygun değil oğlum, çok havalı"(yok artık...) demişliği de vardır hani. Bu nedenle ben durumu nasıl toparlayacağımla ilgili beynimi Atom Karınca ile Flashın hızı arasında bir yerlerde çalıştırırken "Bakışlarından anladım, seni çok uzun süredir tanıyorum." diye cevap verdi bana. Doğal olarak ne diyeceğimi bilemedim ve tam da o sırada çevrimiçi olan Rüzgar hayatımı kurtardı. "Canı nereden çıkardın şimdi çocuğum aklın gitti yine" diyerek Erene veda ettim. Zaten Erenin huyuydu beni (ya da başka herhangi bir arkadaşını) o sırada ilk aklına gelen isimle yakıştırmak ve eğlenmek.


        Ne diyeceğimi bilemez halde ekranımı kaplayan Rüzgarla konuşma penceresine baktım. Zordu ayrılık konuşması yapmak. Benim durumum ise daha beterdi, bir adama nasıl ben bugün çok uzun süredir beğendiğim biriyle tanıştım o kadar heyecanlandım ki seni unuttum, o çocukla aramda herhangi bir şey yok ama sana karşı hiçbir şey hissetmediğimi anladım bu sebeple ayrılmalıyız gibi bir açıklama nasıl yapılırdı? Küfrü bassa helal koçum bir daha söyle denirdi yani... Ama benim bu konuşmayı yapmama hiç gerek kalmadı. Her geceki gibi sarhoş olan Rüzgar "Sen bu gece kiminle yattın, beni kiminle aldattın bana cevap ver! Ne işler çevirdin bu gece!" diye konuşmaya başlayınca ben bütün vicdan azabımı oracıkta unutuverdim. Şiddetli bir ağız payı verme seansından sonra tamamen özgürdüm.

        O sabah çok huzurlu uyandım. Ertesi güne sadece Avrasya sınavım vardı ve sonrasında mezun olma hayalleriyle Eskişehire dönecek anacığımın yemeklerinin, evin konforunun tadını çıkaracaktım. Üstelik sınavda Canı görecek, ona selam verecek, hatta yanına gidip onunla muhabbet edecektim. (Evet, bu sefer konuşacaktım...) Belki de Eskişehir konusunu açacaktık, hatta konu Eskişehirde görüşmeye ya da beraber Eskişehire dönmeye bile gelebilirdi. Bunları düşünerek, yüksek sesle tekrarlayarak bütün gün evde dolaştım, kafam leyla. Avrasya notlarına bakıp bakıp, ben bunları biliyorum yiaa, Kırgızistanı sormaz zaten boşver makalelerine bakmayayım, şunu ezberlemesem de olur, bunu hayatta sormaz vs. vs. dedim. Gecesinde ise uyku tutmadı. Sağıma dönüyor aklımda bir konuşma tasarlıyor (onun vereceği cevaplar da kelimesi kelimesine hesaplanmaz ki canım...) soluma dönüyor başka bir konuşma tasarlıyordum. Yine de bu uykusuzluk tatlı uykusuzluktu. Zaten sınavım saat 16.00da başlayacaktı, istediğim kadar uyurdum. 

        "Kalkmicam ben! İstemiyom! Girmicem ben sınava falan! Mezun da olmicam!" diye söylenerek sınav sabahlarını geçiren ben nasıl da mutluydum kalktığımda. 13 Ocak sabahı güzel bir gündü. Uslu uslu hazırlandım ve okula gittim. Gözlerim Canı ararken Duyguyu gördüm, ardından Sedef, Saren, Mine ve en sonunda Eren. Duygu son sınavından sonra her halükarda gidip kafasını dağıtacağını bizim de davetli olduğumuzu üstüne basa basa belirtiyordu. Bir ihtimal belki Canı da çağırırız diye düşünerek Erene gidiyor muyuz diye sordum;

        "Can da dışarı çıkalım dedi onu da arayalım." diye cevap verdi.

        Can da dışarı dedi!

        Can da dedi!

        CAN DA!

        Sanki içimde Amazon nehri akıyordu. Adrenalinden bir Amazon nehri. Buna rağmen sakin sakin -görüntüde- "Aa, geçen gün çok eğlendik çağır tabi. Çıkalım bu akşam." diye cevap verdim. Sınav salonunda Can yoktu, ama Erende numarası vardı, arardık, çağırırdık. Düşündükçe heyecanım artıyor, heyecan arttıkça daha da yoğun olarak düşünüyordum... Amazon ile Kongo birleşmişti sanki... Bu olaydan 15 dakika sonra girdiğim sınav ise oldukça fluydu... Kafamın içinde "Kırgızistan mı? Makalesini okumadın ki! Amaan, diğer soruları yaparız. Bu sorunu cevabını okumuştum, ya boşver, kalırsan kalırsın, altı üstü avrasya, peh..." tarzı diyaloglar ile sınavı bitirip çıktım, yüzümde kocaman bir gülümseme. Sonra Duygu çıktı, Mine, Sedef, Saren. Baktım Eren çıkmayacak -az inektir kendisi, sınavlardan oldukça geç çıkar- kızlara dedim "Siz gidin. Ben Ereni alır gelirim. Hem benim karnım aç değil." Kızlar gitti, Eren sınavdan çıktı. Daha iki gün önce Can ile karşılaştığımız yerde dank etti kafama, Erene "Canı aramayacak mısın, çocuk o kadar çıkalım demiş sana, ayıp olur." dedim. Eren telefonunu çıkardı, biz okulun kapısından çıktık, telefonu kulağına götürdü, ben karşıda Canı gördüm, Canın telefonu çalmaya başladı ve biz köşeyi dönünce Can görüş alanımızdan çıktı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder