Yavaşça kapıyı açtım. L şeklinde bir bar
karşıladı beni. Bütün mekan loş ışığın aydınlığında kaybolmuştu. Tam bir gri
tonu hakimdi. Vücudumu hiç çevirmeden başımla taradım bütün salonu. Elimle
koymuş gibi de buldum yeni arkadaşlarımı. Hemen Eren’in yanına
ilişiverdim. Çok silik kalacak bakışlarla kızları süzdüm. Hiç tavrımı
bozmadan sakin bir şekilde menüye uzandım. "Benim karnım aç" diyerek
herkese orada olduğumu hatırlattım. Tam karşımda oturuyordu. Bir gözümü ona
bırakıp diğeriyle yemeğime odaklandım. Son patatesimle yemek faslı kapanınca ne
içeceğim konusu gündeme taşındı. Yola çıktığımızda bira içilmesine çok
sevinmiştim ancak yemekten sonra hiç içmek gelmedi içimden. Ama o tam karşımda
oturuyordu. Gözlerimin içine bakıyordu. Her bir bakış arabayla tümsekten
geçerken karnımı gıdıklayan şeyi harekete geçiriyordu. Bira içmem konusunda
bütün sevimliliğini sundu soframa. Ben de azıcık nazlanıp bütün sofraya iştahla
hakim oldum.
Çok konuşmadım o akşam. Ne muhabbette ne
ortamda odak noktası olmadım. Eren'in yanında oturup sadece onu izledim.
İzlediğim açı ritüele yaklaşmaya başlayınca bir "tuvalete nasıl
gideriz" macerasında hemen yanını kapıverdim. Artık neredeyse dip dibe
oturuyorduk. Konuştukça o güzelim dudakları
kuruyor. Kurudukça da ıslaklığı sağlayabilmek için hafifçe dişlerinin arasında ısırıp
sonra tekrar dışarı salıyordu. Çok uzun bir süre onlara dokunmamak için zor
zaptettim kendimi. Çok güzellerdi. Bu güzelliğin karşısında istemsiz hareket
etmemek mümkün değildi. Bütün vücudum ay çiçeklerinin güneşe yönelmesi gibi ona
doğru ağır ağır yaklaşmak istedi. Kısa bir zaman için o kadar yaklaşmışım ki
nefes alış verişini rahatlıkla duyabiliyordum. Bütün sıcaklığı üzerimdeydi. O
an birden her yere hakim olan gri tonu daha da koyulaşmaya başladı. İkimiz
dışında herkes karanlığın içinde kaybolduk. Baş başa kaldık. Ağır ağır
yaklaşmaya devam ettim. Solumdaydı. Ben de onun sağında. Ona doğru eğilmekten
dolayı biraz aşağısında kalmıştım. Önce büyük bir hava kütlesini içine doğru
çekiyor sonra da onu bütün hücrelerinde dolaştırıp bu benim parçam diye usulca
dışarı itiyordu. Ben de korsanlar gibi
büyük bir hışımla bütün ganimetin üstüne
atlıyordum. Böylelikle bütün nefesini içime çekebiliyordum. Artık emri almış bordo
bereli gibiydim. Dudaklarımız ağır ağır yaklaştı birbirine. Nefesin sıcaklığı
ona yaklaşmamı daha da arttırıyordu. Sanki o da bana doğru geliyordu. Sanki
dudaklarımız buluşmak üzereydi. Sakince öpmek istedim. Ama eren’in o zamana
kadar duyduğum en iğrenç sesiyle irkildim.
-“Sence de haklı değil miyim abi”
Vuuhuu ne içirdiler bana bilmiyorum ama
Kemal biraz daha geç kalsaydı herkesin şaşkın bakışları arasında kızcağızın
dudaklarını tahrip edebilirdim. Kemal in cümlesi son bulduğunda sola doğru
yatar posizyonda belimin bükülmüş haliyle buldum kendimi. Allah’tan hayal
dünyamda yaşadığım şeyler gerçek hayatta vuku bulmamış. Alimallah Kızılay
meydanında çükümü keserlerdi yoksa. Ne vardı bu kızda bilmiyorum ama benim için
çok tehlikeliydi. Alenen bu kızı arzuluyordum. Neyse ki kurtuluşum erenin iğrenç
sesiyle başladı ve marc dorcel ın bile seksle olan ilişkisini bitirecek bir
konuyla son buldu.
-Ben belgelerle konuşurum abi. Hiçbir
tarihsel olay dönemin koşullarının dışında değerlendirilemez. Tarihin her
sahnesinde bunu ararken İslam tarihine bakarken neden bunu aramıyoruz… diye
devam eden hararetli cümleler. Eren kaptırmış kendini yardıra yardıra gidiyor.
Hayalimi en uzak taşın altına saklamak için ben de konuya dahil oldum.
Konuştukça da tatlı kızın bakışları beni daha çok izledi. İçimin ufak titremeleriyle
son buldu gece. Her anı tekrar yaşanmak için beklemeye alındı. En kısa zamanda
kaldığımız yerden devam etmeliydik. Onu bu kadar çok istemem çok da ara
vermeyeceğimizin siyallerini veriyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder