9 Nisan 2013 Salı

SONRASI...

 Yavaşça kapıyı açtım. L şeklinde bir bar karşıladı beni. Bütün mekan loş ışığın aydınlığında kaybolmuştu. Tam bir gri tonu hakimdi. Vücudumu hiç çevirmeden başımla taradım bütün salonu. Elimle koymuş gibi de buldum yeni arkadaşlarımı.  Hemen Eren’in yanına ilişiverdim.  Çok silik kalacak bakışlarla kızları süzdüm. Hiç tavrımı bozmadan sakin bir şekilde menüye uzandım. "Benim karnım aç" diyerek herkese orada olduğumu hatırlattım. Tam karşımda oturuyordu. Bir gözümü ona bırakıp diğeriyle yemeğime odaklandım. Son patatesimle yemek faslı kapanınca ne içeceğim konusu gündeme taşındı. Yola çıktığımızda bira içilmesine çok sevinmiştim ancak yemekten sonra hiç içmek gelmedi içimden. Ama o tam karşımda oturuyordu. Gözlerimin içine bakıyordu. Her bir bakış arabayla tümsekten geçerken karnımı gıdıklayan şeyi harekete geçiriyordu. Bira içmem konusunda bütün sevimliliğini sundu soframa. Ben de azıcık nazlanıp bütün sofraya iştahla hakim oldum.



Çok konuşmadım o akşam. Ne muhabbette ne ortamda odak noktası olmadım. Eren'in yanında oturup sadece onu izledim. İzlediğim açı ritüele yaklaşmaya başlayınca bir "tuvalete nasıl gideriz" macerasında hemen yanını kapıverdim. Artık neredeyse dip dibe oturuyorduk.  Konuştukça o güzelim dudakları kuruyor. Kurudukça da ıslaklığı sağlayabilmek için hafifçe dişlerinin arasında ısırıp sonra tekrar dışarı salıyordu. Çok uzun bir süre onlara dokunmamak için zor zaptettim kendimi. Çok güzellerdi. Bu güzelliğin karşısında istemsiz hareket etmemek mümkün değildi. Bütün vücudum ay çiçeklerinin güneşe yönelmesi gibi ona doğru ağır ağır yaklaşmak istedi. Kısa bir zaman için o kadar yaklaşmışım ki nefes alış verişini rahatlıkla duyabiliyordum. Bütün sıcaklığı üzerimdeydi. O an birden her yere hakim olan gri tonu daha da koyulaşmaya başladı. İkimiz dışında herkes karanlığın içinde kaybolduk. Baş başa kaldık. Ağır ağır yaklaşmaya devam ettim. Solumdaydı. Ben de onun sağında. Ona doğru eğilmekten dolayı biraz aşağısında kalmıştım. Önce büyük bir hava kütlesini içine doğru çekiyor sonra da onu bütün hücrelerinde dolaştırıp bu benim parçam diye usulca dışarı itiyordu. Ben de korsanlar  gibi büyük bir  hışımla bütün ganimetin üstüne atlıyordum. Böylelikle bütün nefesini içime çekebiliyordum. Artık emri almış bordo bereli gibiydim. Dudaklarımız ağır ağır yaklaştı birbirine. Nefesin sıcaklığı ona yaklaşmamı daha da arttırıyordu. Sanki o da bana doğru geliyordu. Sanki dudaklarımız buluşmak üzereydi. Sakince öpmek istedim. Ama eren’in o zamana kadar duyduğum en iğrenç sesiyle irkildim.
-“Sence de haklı değil miyim abi”

Vuuhuu ne içirdiler bana bilmiyorum ama Kemal biraz daha geç kalsaydı herkesin şaşkın bakışları arasında kızcağızın dudaklarını tahrip edebilirdim. Kemal in cümlesi son bulduğunda sola doğru yatar posizyonda belimin bükülmüş haliyle buldum kendimi. Allah’tan hayal dünyamda yaşadığım şeyler gerçek hayatta vuku bulmamış. Alimallah Kızılay meydanında çükümü keserlerdi yoksa. Ne vardı bu kızda bilmiyorum ama benim için çok tehlikeliydi. Alenen bu kızı arzuluyordum. Neyse ki kurtuluşum erenin iğrenç sesiyle başladı ve marc dorcel ın bile seksle olan ilişkisini bitirecek bir konuyla son buldu.
-Ben belgelerle konuşurum abi. Hiçbir tarihsel olay dönemin koşullarının dışında değerlendirilemez. Tarihin her sahnesinde bunu ararken İslam tarihine bakarken neden bunu aramıyoruz… diye devam eden hararetli cümleler. Eren kaptırmış kendini yardıra yardıra gidiyor. Hayalimi en uzak taşın altına saklamak için ben de konuya dahil oldum. Konuştukça da tatlı kızın bakışları beni daha çok izledi. İçimin ufak titremeleriyle son buldu gece. Her anı tekrar yaşanmak için beklemeye alındı. En kısa zamanda kaldığımız yerden devam etmeliydik. Onu bu kadar çok istemem çok da ara vermeyeceğimizin siyallerini veriyordu.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder