6 Mart 2013 Çarşamba

“Paşam, sevgi büyükten küçüğe akar”

“Paşam, sevgi büyükten küçüğe akar” daha saçlarımın bittiği nokta dedemin dizlerine bile yetişmiyordu. İncecik bileklerimde narin kızların iğne oyaları gibi işlenmiş minicik parmaklarım, dedemin bir parmağını çevreleyemiyordu bile.  Ama dedemin yanında tam bir delikanlıydım. Beni hiçbir zaman kucağında taşımaz her zaman arkadaşı gibi yanında yürütürdü. Minicik ayaklarımın devasa adımlarına dedem kocaman ayaklarının  minicik adımlarıyla karşılık verirdi. Biz dedemle hep yan yana yürürdük. O da bana “paşam sevgi büyükten küçüğe akar” derdi gözlerinin  içi güle güle.
Sonra hemencecik kaybettim dedemi. Söylediklerine göre Hakka yürümüş hem de bensiz (!) 4-5 yaslarındaydım hayat boyle kahpedir dedim geçtim (!) Dedemin en küçük kardeşi söylemeye başladı bana artık “paşa sevgi büyükten küçğe akar “ diye. Sıkıcı, kalabalık akraba ziyaretlerinde oynayabileceğim hiçbir çocuk yok yahut çocukluk ile ilişkilerini Otranto’ya gönderip oyuncaksız kalmış evlerde. Küçük amca  en sıkıldığım anda anlamsız çene çalan kadınları bakışlarıyla susturup beni dinlerdi. Ben de ona dünyayı nasıl yarattığımı anlatır. İnşa ettiğim merdivenleri, binaları, kuleleri, caddeleri en ince detayına kadar aktarırdım. O hiç sıkılmazdı. Sonra bir baktım küçük amca herkesi öyle sukunetle dinliyormus. Saygıyla bekliyormus insanları. Hiç bir yerden sırtı dönük çıkmıyormuş meğer.
            Bugün de öyle oldu hepimiz küçük amcayı dinledik sukunetle. Mübalağsız söylüyorum her odaya giren yüzü küçük amcaya dönük çıktı odadan. Kimse sırtını dönmedi.  Minicik sessizliklerimizle onun derin, yakıcı sessizliğine ayak uydurduk. O da üstünde beyaz bir örtü karnında bir bıçak gülümseyerek uyuyordu.
           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder