11 Mart 2013 Pazartesi

11 Ocak


Son bir sınavım kalmıştı. Son bir sınavım ve son sınıfın ilk dönemi bitecekti. Uzun süredir ilk defa "Gerçekten Haziran'da mezun olacağım galiba!" düşüncesi aklımın arka köşelerinde geziniyordu. ama emin olmak için henüz çok erkendi. Sınıfımdaki insanları pek sevmeyen ben doğal olarak çok arkadaş sahibi değildim. Buna rağmen garip bir şekilde bu son dönem hiç bilmediğim insanlar tanımış, onlarla bir şeyler paylaşmıştım. Mesela artık şu dersin notu yok mu ya diye sorduğumda mutlaka birinden çıkıyordu, insanlar benimle fotokopiye geliyordu, birileri bana kantinden kahve isteyip istemediğimi soruyor, okul çıkışı şuraya gitmeyi ya da bunu yapmayı teklif ediyordu. İşin garip kısmı o gün okul çıkışı bir şeyler yapılmasını teklif eden bendim, oysa hiç huyum değildir.

"Eren, sana sözüm var, sınav çıkışı bir yere kaybolma! Kahve içeceğiz, özledim vallahi..."
"Çok şükür. Sınav çıkışı fotokopide buluşalım, not çektirmem lazım. Sonra içeriz."


Sedefe seslendim, "Sınav çıkışı Avrasya notu bulsak da sonra kahve içsek, Eren de geliyor." “Tamam,” dedi “bende Avrasya notu var, çıkışta buluşuruz.” Artık dördüncü sınıfız diye hocalar bize kıyak geçtiğinden midir, biz kaşarlanıp sınav konusunda ciddi tecrübelere sahip olduğumuzdan mıdır emin değilim ama çok çalışmamış olmama rağmen o gün girdiğim sınav gayet de güzel geçmişti. Son finalim ise iki gün sonraydı, dönemin bitmesine çok az kalmıştı. Eren’in benden önce sınıftan çıktığını görmüştüm. Ben kapıdan çıkarken ise Sedef çantasını toplamaya başlamıştı. Kapıda onu bekledim, “Eren fotokopide” dedim, “onu da alıp gidelim.” Biz gidene kadar Eren çoktan işini halletmişti onun elindeki farklı notları da aldık, fotokopiye girdik. Eren ise dışarıda sigara içmeye çıktı.

Hayat çok garip. Benim fotokopi çektirmem normalde inanılmaz uzun sürer, insanların önüne geçemem, aradan sıyrılıp Ergün Abi şunlardan 2 tane diyemem, benden önce 3 kişi varsa, benden önce en az 7-8 kişi fotokopisini çektirir, ben uzunca beklerim fotokopide. Sanki bütün evren o ana hazırlamış beni, o an, o dakika fotokopiden çıkmam gerekiyormuş ki Eren’in yanında onu göreyim. Çünkü fotokopi çektirmesi saatler süren ben, tesadüfen Mine’nin orada bulunması, halime acıyıp notları elimden alması, fotokopide tanıdığı çocuğa uzatıp gözlerini süzerek 2 diye işaret etmesi sayesinde 5 dakika içinde fotokopilerimi almasaydım hayatım nasıl olurdu hiç bilmiyorum…

Sınav çıkışı bir de fotokopinin kalabalığında beklememiş olmanın memnuniyetiyle fotokopiden çıktık Sedefle. Ereni ararken karşımda arayıp da bulamadığım manzarayı gördüm. Eren onunla konuşuyordu… Yıllardır uzaklardan bakıp bakıp beğendiğim, sadece birkaç gün önce, ev arkadaşımla konuşurken onunla ilgili “Beril, benim o çocuğu tanımam lazım, onunla en azından arkadaş olmadan şu okul biterse hep aklımda kalacak. Çok merak ediyorum, nasıl biri…” dediğim şu çocuk Erenle ciddi ciddi bir şeyler konuşuyordu. Sedefle beraber yanlarına yürüdük, yıllardır hep yaptığım gibi Erenle sanki o yokmuş gibi konuşmaya başladım. “Eren, hadi oğlum gidelim, ellerim falan titriyor halime baksana!” dedim. Kaç kere karşılaşmıştık Erenin yanında… Kaç kere ben o yokmuş gibi Erenle konuşup ona selam bile vermeden yanlarından uzaklaşmıştım… Ama bu sefer, “Amaan kızım sen de, not iste ya da kahve içmeye çağırıver, ne olacak ki?” diyen Berilin aklıma girişinden mi olacak bilemiyorum,“Biz kahve içmeye gideceğiz, sen de gelmek ister misin?” deyiverdim. Daha doğrusu kendimi sen de gelmek ister misin derken duyuverdim, tamamen bilinçdışı hareket etmiştim... Kalbim küt küt atarak, muhtemelen sanki hiç umurumda değilmiş de, nezaketen soruyormuş gibi görünerek yüzüne baktım. Gelmeliydi, bu belki ilk değildi ama kesinlikle son şansımdı. Mutlaka gelmeliydi… Ama uzaktan gözlemlediğim kadarıyla o böyle tanımadığı insanlarla, hele Sedefle ya da benimle öyle kahve içmeye geliverecek biri değildi. Kendimi “Benim işim var ama teşekkürler.” cevabına hazırladım. Umutsuzca yüzüne baktım.

“Nereye gideceksiniz? Olabilir aslında, ama önce şu notların fotokopisini alayım.”

İnanın ne dediğimi hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle boş boş bakmış olmalıyım suratına, Eren mi açıklama yaptı, ben mi bir şeyler söyledim, nasıl yürüdük, okuldan nasıl çıktık, o kahveler nasıl da biraya dönüştü nasıl oldu hiç mi hiç hatırlamıyorum. Kendinden daha büyük bir gezegenin çekim kuvvetine kapılmış uydular gibiydim. Okulun ana kapısının karşısındaki fotokopiye gitmek üzere yanımızdan ayrıldığında dank etti kafama. Ben ne yapıyordum? Üç dakikadır konuştuğum bir insan beni nasıl bu kadar etkileyebiliyordu? Peki, Rüzgâr ne olacaktı? Ben böyle hissettikten sonra Rüzgârla nasıl konuşacaktım? Onu arayıp o dakika ayrılmam gerektiğini düşündüm. Onunla aramızda bir şeyler olması için değil… O an, yanımızdan ayrıldıktan sonra Erene fotokopilerini verip benim işim var deyip eve geri döneceğini düşünmeye başlamıştım çoktan. Ben daha üç cümlesini duyduğum birinin yanında böyle dünyayı, ne dediğimi unutuyor, nasıl davrandığımı fark etmiyorsam zaten çoktan o iş bitmemiş midir zaten? Ayrıca neden çıktığımız bile belli değildi Rüzgârla. O İstanbul’da ben Ankara’da. Hiçbir ortak noktamız yok, bir şey paylaştığımız yok, görüştüğümüz yok... Üstelik sadece 2 gün önce Berile “Ben Rüzgârla birlikte olmak istemiyorum, bu akşam konuşurken bunu ona söylemeliyim, ayrılsak çok daha iyi olacak…” dememiş miydim? Demiştim de ayrılık konuşmasına başladığımda “Benden ayrılacak mısın? Sakın yapma öyle bir şey, lütfen. Ben her şeyi yoluna koyacağım, ayrılmak istemiyorum. Ayrılmayalım lütfen.” diyen Rüzgâr yüzünden devam etmiyor muydu bu saçmalık? Hem biz 25029587 zamandır birlikte olmuş olsak bile, her zaman soğukkanlı olan ben birinin yanında kim olduğumu ne dediğimi unutuyorsam geçmişte ne olduğunun ne önemi vardı? O benim olmayacak olsa bile benim başkasına hele Rüzgara hiç ait olmadığım gün gibi ortada değil miydi? Evet… Hemen bu duruma el koyulmalıydı... Bu akşam eve gidince bu işi halledilmeliydi.

        Benim kafamda bunlar uçuşurken biraları içeceğimiz yere gelmiştik. İçim içimi yerken sanki hissetmiş gibi Rüzgâr aradı. “Nasılsın,” dedi “Neredesin? Ne yapıyorsun?” “Arkadaşlarlayız, Sedef, Eren. Bir şeyler içeceğiz. Geç dönmem, akşam konuşuruz olur mu?” diye cevap verdim. Üç beş kelime bir şey konuştuk, telefonu kapattım. Yalan söylemiştim, onun geleceğinden bahsedersem kıskançlık krizine gireceğini, kavga edeceğimizi biliyordum. İyi de bu bahane miydi? Gerçi muhtemelen gelmeyecekti, şimdi bu işi dallandırıp budaklandırmanın çok da bir anlamı yoktu. Zaten oturup içkilerimizi içmeye de başlamıştık, ortalıkta kimse yoktu. İçim kıpır kıpır, kapıya ya da Erenin telefonuna bakıp duruyordum. Haber yoktu. Artık heyecanım içime sığmayınca dışarı çıkıp Berili aradım. "Beril! Beril o çocuk var ya bahsettiğim, kahve içelim mi dedim bizimle gelir misin dedim, gelecek galiba. Of, elim ayağım tutmuyor, hacı ne yapacağım ben? Şimdi fotokopi çektirmeye gitti, ya gelmezse? O kadar zaman oldu, gelmeyecek galiba? Ya Beril, ne yapacağım ben?" Halim o kadar komikti ki Beril alamadı kendini gülmekten, "Kızım sakin ol da baştan doğru düzgün anlat şunu!" dedi. Anlattım baştan, güzelce, sakinleşemeden. Sonra dışarıda uzun süre kaldığımı fark edip içeri girdim. Biramdan birkaç yudum alınca biraz sakinleşir gibi oldum, kendimi kontrol altına bile aldım. Bütün inceliğimle düşünmeye başladım ve Erene "O şimdi bizi başka yere gideceğiz sanıyor, notların onda kalmasın, sonra sınava çalışamayacaksın, arayıp da yerimizi söylesene." dedim. En azından gelip gelmeyeceğini böylece öğrenebilirdim. Eren aradı mı, mesaj mı çekti bilmiyorum ama geleceği kesindi. Yani gelip fotokopileri bırakacağı kesindi, sonrasında muhtemelen arkadaşlar beni bekliyor gitmem gerek tarzı bir şeyler söyleyecek ve gidecekti... Ama bu da hiç yoktan iyiydi, bu sayede yine selamlaşmaya başlayabilirdik. Kim bilir ikinci dönem içinde arkadaş bile olabilirdik, zaten muhabbet etmeye başlayınca ben biliyordum, devamı gelirdi...



        Ben kafamda bunları kurarken o içeri girdi. Sakin, inanılmaz rahat. Hiç konuşmadan atkısını, montunu çıkardı, Erenin yanına yerleşti. Benim karnım aç dedi, menü istedi. Kalacaktı. Bu akşam onunla karşılıklı bira içecek ve muhabbet edecektim. Tam karşısında oturacak ve onca zamandır kafamı kurcalayan şu adamın aslında ne olduğunu öğrenecektim! İşte böyle başladı bütün hikayem. Evren benim yerime her şeyi sıraya koydu, dedi ki bu olacak! Oldu. Çok da güzel oldu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder