17 Mart 2013 Pazar

Sonrası

        Aslında hem Ereni hem de Sedefi çok severim. Onlarla vakit geçirmek benim için değerlidir. Ama yanlarında otururken söylediklerinin tek kelimesine bile odaklanamıyordum çünkü o sırada tek derdim  Canın fotokopileri çektirdikten sonra yanımıza gelip gelmeyeceğiydi. Şimdi ben böyle anlatınca ergen bir kızın sızlanmaları gibi geliyor insana ama durum aslında çok farklıydı. Bizim Can ile aramızdaki durum yıllardır süregeliyordu. Bu mesele benim kendi çapımda uzaktan "Bebişler bu çocuk nasıl da tatlı bir şey öyle, bana da bakıyor mu sanki? Uuu beybii" gibi bir tepki vermemle başlamıştı. Daha ikinci sınıfa gidiyorduk o zaman. Aynı sınıfta olmamıza rağmen bir türlü yollarımız kesişmiyordu. Tabi bu olay çoğunlukla benden kaynaklanıyordu. Can gelip gelip benimle konuşma girişimlerinde bulunuyordu ama ben tek kelimelik cevaplar veriyordum. Neden mi? Onu beğendiğim anlaşılmasın diye! Bizimki okul çapındaki popülaritesinin farkında biri olarak bir konuşup iki konuşup sonunda vazgeçmişti dünya kadınlarını mutlu etme görevini aksatmamak adına. Zaten benim ona bu uzaktan bakışım bir ya da iki ay sürmüş, sonunda onu başka bir kızla elele görmemin üzerine sert bir dönüş yaşamıştım. Tabi kimselere söylemiyordum ama ben yine de onu uzaklardan beğenmeye devam ediyordum. 



        Biz ikimiz de aynı şehirde oturuyorduk. Sınıfta bir muhabbet sırasında Eskişehirli olduğundan bahsederken gözüme ilişmişti zaten. O gün bugündür, Can aşağı Can yukarıydı. Tabi benim hayatıma da başkaları girmedi dersem yalan olurdu. Hayatımın ilk gerçek ilişkisini o seneyi atlatıp üçüncü sınıfa başladığım haftalarla birlikte başlatacaktım. Ama Can o zaman da karşıma çıkacaktı. Tam da Gökhanla ilişkiye başlayıp başlamamam gerektiğinden emin olamazken evimin kapısının önünde Can ile karşılaşacaktım. Evden içeri girer girmez bütün gece boyunca "Bu bana gönderilmiş bir işaret mi? Bizim kapımızın önünde ne işi var!?" diye dolanıp durmuş, birkaç gün sonra okulda karşılaştığımızda ise bizim bir üst sokağımızda oturduğunu öğrenmiştim. Üniversiteli gençlik olarak artık bu olaydan sonra selamlaşmaya ve muhabbet etmeye başlamamız gerekirdi tabi ama ben yapamıyordum. Onunla sakin sakin, sıradan ve olağan bir şekilde konuşmayı beceremiyordum. Sonuç olarak bir şekilde karşılaşıyorduk, ben arkadaşımla Bahçelievlere yürürken o metrodan çıkıveriyordu, kampüsten çok alakasız yerlerde yemek yerken kafamı kaldırıp onu karşımda görüyordum, ben onun almadığı başka bir derse giderken bindiğim minibüsün dikiz aynasında arkamda oturduğunu fark ediyordum ve bu beklenmedik karşılaşmalar ben onu ne zaman unutmaya yüz tutsam o zaman oluyordu... Ben yine de onunla konuşmayı beceremiyordum. Hadi utangaç bir insan olsam, erkeklerden çekinsem bu durum bana bile normal gelebilirdi. Ama yabancı insanlarla konuşmak söz konusu olduğunda ben çok rahat bir insandım. Konu Can olduğu zamanlar hariç asla çekinmezdim. Üstelik hiç tanımadığım bu çocuk olduğunda neden elimin ayağımın tutmadığı ise ayrı bir tartışma ve dalga konusuydu... Ne zaman yakınımda olsa onu bütün varlığıyla hissedebiliyordum. Sanki aramızda görünmez bir bağ vardı, sanki o da benim hissettiğim her şeyi hissediyor ve bir güç beni ona doğru çekiyor ama aynı etki ona da hasıl oluyor ve hep bana doğru oluyordu.. Bunun saçma olduğunu biliyor, gerçek olmadığını da biliyor ama komik bir şekilde buna inanmaya devam ediyordum...



        Başladıktan tam bir yıl sonra Gökhanla ilişkim bitmiş, depresyona girdiğinde saçlarıyla oynayan bir insan olarak kendimi ancak birkaç ay tutabilmiş sonunda gidip saçlarımı kısacık kestirmiştim. Kestirdiğim gün vize dönemimizin ortasıydı. Kendime bile yabancı halde sınıfta oturur sınavın başlamasını beklerken amfinin aşağılarında bir yerinde onu görmüştüm. Gözlerini kısmış bana bakıyordu... Gözlerinin bozuk olduğunu biliyordum, gözlükleri de yoktu. Belki de bana bile bakmıyordu ama o akşam eve gidip Berille Canı konuşma sebebim o bakıştı. Demiştim ki "Benim o çocuğu tanımam lazım, onunla en azından arkadaş olmadan şu okul biterse hep aklımda kalacak. Çok merak ediyorum, nasıl biri…" Bu muhabbetin üzerine benim ondan not istemem, onu kahve içmeye çağırmam konuşulmuştu. Bunu yapmayacağımı bildiğimden ben de odama gidip ona bir not yazmıştım. O notta ona sadece bir ay verdiğimi, bir ay içinde bir şekilde iletişim kuramazsak onun bunca yıllık ilgime ve merakıma değmeyeceğine ikna olacağımı yazmıştım. Notu ona vereceğimden değil, kendime hatırlatmak için karalayıvermiş sonra da yatağımın altına bırakmıştım. Tabi yaptığım bu saçma şeyin üzerine hiç karşılaşmamıştık, ben de tam bir hafta önce yazdığım o kağıdı yırtmış ve tamamen unutmuştum. Bu kadar heyecan yapmamın nedeni buydu! Resmen ben buradayım diyordu. Ben buradayım ve bütün emeğine değerim! Ve bilmeliydim... Hissettiklerimin gerçek olup olmadığını bilmeliydim! Acaba sadece görüntüden ibaret boş bir insan mıydı? Belki de on dakikalık muhabbet sonunda onu çok itici bulacaktım. Ya da kendini beğenmişin tekiydi. Daha kötüsü onca zamandır ona olan ilgimin farkındaydı belki bu yüzden uzak duruyordu? Ama ya her şey hissettiğim gibiyse? Ya o benim birlikte olmam gereken adamsa? Ya zannettiğim gibi aramızda bir çekim varsa?



        Ben bunları düşünürken biralarımız gelmişti, hatta Sedef yemeğini yemeye bile başlamıştı. Ama o ortalıkta görünmüyordu... Erene soramazdım işkillenirse kesinlikle onun yanında ağzından kaçırırdı, zaten yeteri kadar konu üzerinde durmuştum. Gözüm yollarda olamıyordu, onu beklediğim anlaşılacaktı. Ben de boş boş Sedefin yemek yemesini izliyor, Erene çok hızlı içmemesini, çabuk sarhoş olduğunu daha uzun süre burada olacağımızı söylüyordum. Sıkıntılı dakikalarım barın kapısının açılmasını görmemle sona erdi, gelmişti. Bizi gördü, yanımıza geldi, sakin, inanılmaz rahat. Hiç konuşmadan atkısını, montunu çıkardı, Erenin yanına yerleşti. "Benim karnım aç." dedi, menü istedi. Erenin aklına gelmez öyle şeyler, aramızda tanıştırılma faslı olmadı.O siparişini verirken hepimizin bira içtiğini o içmezse ayıp olacağını söyledim sadece. Nazlandı biraz, o nazlanırken ben daha önce var olduğunu bilmediğim bir hal ve tavır çerçevesine büründüm. Yumuşak tavırlar, inceden inceye flört eden ama bir o kadar da tatlı bakışlar, konuşmalar. İçimde böyle bir dişi olduğunu o gün öğrendim. Tatlı tatlı onu bira içmeye ikna ettim. Belki zaten gönlü vardı içki içmeye, bilemiyorum. Tam olarak bildiğim şey, daha önceleri istediğimi yaptırmak için ne kadar nazlı ve tatlı olabileceğimin farkında olmadığımdı. Oysa ben "Hacım saçmalama buraya içmeye geldik, hayatta kabul etmem sen de bir tane söyleyeceksin, yemeğinle içer bitince de bizimle devam edersin." tarzı bir şeyler söylemeli, erkeksi tavırlara bürünmeliydim. Yok efendim, o şahıs yer yarılmış da içine girmişti sanki, yerine bıcır bıcır konuşan, çok tatlı, az buçuk da cilveli biri gelmişti. İnsan kendisine tatlı der mi demeyin, o akşam hiç olmadığım kadar tatlıydım ve garip bir şekilde o tatlılığımın farkındaydım. Farkındaydım da elimde değildi...




        Tabi bira bardakta durduğu gibi midede duran bir içecek değil. Ben kendi kendime tuvalete gitmek için hazırlanırken Eren kalkıp tuvalete gidiverdi. Ben de nedense bekledim onun gelmesini. Sedefle çok da rahat etmiş gibi görünmüyordu, Sedef de hala ayrılık acısı çektiğinden içkinin etkisiyle içine kapanmıştı, bir de sadece ikisini bırakmak da istemedim galiba... Karşıdan Ereni görünce hemen yerimden kalktım. O ise Eren gittikten sonra duvara dayalı masamızın dış tarafında oturmaya devam etmişti. Giderken göz ucuyla Erene yer vermediğini, Erenin Sedefin yanına, yani benim yerime oturmak zorunda kaldığını gördüm. Tesadüfen mi olmuştu, ben yanına oturayım diye mi Erene yer vermemişti? Yoksa sadece kıpırdamak mı zor gelmişti? Bilmiyordum. Sonuç olarak döndüğümde kendimi yanında buldum. Ama benim için de yana kaymadı, ayağa kalktı, beni iç kısma oturttu. Fakat durum şuydu ki Eren ve onun oturduğu sırada ikisinin montları koca bir yığın halinde durduğundan sıranın ancak ortasında oturabiliyordum ve bu ona oturacak çok da yer bırakmıyordu. Sonunda yanıma oturduğunda çok yakındık. Dokunmuyorduk birbirimize belki ama benim kahve içmeyi teklif ederken umduğumdan çok daha fazla samimiydik. Şimdi öpse beni güzel olmaz mıydı? Ama hiç sanmıyordum beni öpmek isteyeceğini. Biliyordum bir zamanlar ilgisini çektiğimi, ama o zamanlar belime kadar gelen sarı saçlarım vardı. O zamanlar sınava giderken giydiğim kot-tshirt-hırka yerine kısacık şortlar, mini etekler giyiyordum. Tabi yine o zamanlar hoşuma giden bu durum, şimdilerde canımı sıkıyordu. Bu yüzden kısa bir süre önce "Saçıma başıma gelecek adam hiç gelmesin, ben doğru düzgün biriyle birlikte olmak istiyorum diyerek (depresyonda olduğumu unutmamak lazım) saçlarımı kısacık kestirmiştim. Minicik kıyafetlerimi dolabımın alt raflarına kaldıralı ise çok uzun zaman geçmişti. Zamanında her mini etek giydiğimde bacaklarımı takip eden gözlerinden biliyordum ki benimle, bu halimle ilgilenmezdi. Yine de yakınlığı hoştu. Muhabbeti daha güzeldi. 



        Ama o akşam benim hala bir sevgilim vardı. Üstelik Eren sadece beş dakika önce Rüzgardan bahsetmişti. Tam da sırasıydı hani... Zaten mesaj atmaktan zerre kadar haz etmeyen Rüzgarın da benimle ilgileneceği tutmuştu. Gerçi  Canın umurunda değilmiş gibiydi. Tabi umursamadığı şey ben de olabilirdim ama Erenin yaptığı şeyin hiç sırası değildi, zaten insanın Erenle sorunu ancak bu olurdu. Bazen söylenmeyecek şeyleri hiç olmayacak insanların önünde söyleyiverirdi... Ortamda arkadaşlık sınırlarını aşacak tek bir davranış olmamıştı ama ben zaten kendimi Rüzgarı aldatmış gibi hissediyor, bunu kendime hiç yakıştıramıyor ve bunun vicdan azabını yaşıyordum. Erenin onu hatırlatmasına hiç gerek yoktu. Ama hissettiğim bu vicdan azabı Cana her baktığında kayboluyor kendimi derin mi derin bir adet aşırı duygu havuzunda buluyordum. O masada saatlerimiz geçti o şekilde. Sanki kanatlarım vardı. Ama her masalın bitmesi gibi o gecem de bitti. Herkes evlere dağıldığında ben uzun bir süre vücudumdaki adrenalinle hopladım, zıpladım, dansettim, güldüm... Rüzgarla konuşmak için odama geçmeden önce Berilin kurduğu cümle ise en anlamlısıydı; "Kaç aydır birlikte yaşıyoruz, ben seni ne Gökhandan ne de Rüzgardan bahsederken böyle görmedim. Aşık olunca böyle olduğunu hiç bilmiyordum..."

2 yorum:

  1. Anlıyorum ve devam etmek istiyorum..

    YanıtlaSil
  2. saygıdeğer binaokur olur da kendi kısmını yazarsa ben de devamını yazacağım :)

    YanıtlaSil